51- Ey iman edenler, Yahudi ve Hıristiyanları dostlar (veliler) edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez.
52- İşte kalplerinde hastalık olanların: "Zamanın, felâketleriyle aleyhimize dönüp bize çarpmasından korkuyoruz" diyerek aralarında çabalar yürüttüklerini görürsün.(84) Umulur ki Allah, bir fetih ya da katından bir emir getirecek de,(85) onlar, nefislerinde gizli tuttuklarından dolayı pişman olacaklardır.

AÇIKLAMA

84. Burada İslâm'la küfür arasındaki çatışma kesin bir sonuca ulaşmadan önce münafıkların içinde bulundukları duruma değinilmektedir. İslâm, bağlılarının fedâkarlıklarıyla her ne kadar bir güç haline gelmiş ise de karşıt güçler de hâlâ oldukça kuvvetliydi ve her iki tarafın zafer şansı eşitti. Münafıklar müslümanların içinde bulunmakla birlikte, mücadele müslümanların yenilgisiyle sonuçlanacak olursa, düşmanlarına rahatça sığınabilsinler diye Yahudi ve Hıristiyanlarla da ilişkilerini sürdürmek istiyorlardı. Sonra ekonomik faktör de vardı ortada; o zaman Arabistan'da ekonomik yönden en iyi durumda olanlar Yahudilerle Hıristiyanlardı. Borç para verme işi bütünüyle onların elinde idi; bu yüzden halkın üzerinde güçlü bir ekonomik baskı kurmuş bulunuyorlardı. Bunun da ötesinde, Arabistan'ın en verimli topraklarına sahip durumdaydılar. Münafıkların kendileriyle olan ilişkilerini korumak istemelerinin nedenlerinden biri de buydu. Kısaca, ekonomik ve siyasal açıdan yıkılabilirler korkusuyla; İslâm'la küfür arasındaki mücadeleden dolayı bunlarla olan ilişkilerini koparmayı son derece tehlikeli görüyorlardı.
85. Yani, "Bu kişileri, mücadelede nihaî zaferin İslâm'ın olacağına inandıracak kesin bir zaferden yoksun bir şey."