154- Kesin söz vermeleri dolayısıyla Tur'u üstlerine yükselttik(184) ve onlara: "Bu kapıdan secde ederek girin" dedik(185) ve onlara: "Cumartesinde haddi aşmayın" da dedik. Ve onlardan kesin bir söz aldık.(186)
155- Onların kendi sözlerini bozmaları, Allah'ın ayetlerine karşı küfre sapmaları, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve: "Kalplerimiz örtülüdür" demeleri nedeniyle (onları lanetledik.) (187) Hayır;(188) Allah, küfürleri dolayısıyla ona (kalplerine) damga vurmuştur. Onların azı dışında, inanmazlar.
156- (Bir de) (189) Küfre sapmaları ve Meryem'in aleyhinde büyük bühtanlar söylemeleri.(190)
157- Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük"(191) demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa(192) onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi.(193) Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiç bir bilgileri yoktur.(194) Onu kesin olarak öldürmediler.
158- Hayır; Allah onu kendine yükseltti.(195) Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

AÇIKLAMA

184. "Apaçık bir Emir"le Hz. Musa'ya (a.s) verilen levhalarda yazılı olan emir kastediliyor. (Bkz. Bakara: 63. ve A'raf: 171) Alınan söz, Tur Dağı eteklerinde İsrail'in ileri gelenlerinden alınan bağlılık yeminiydi. Bu olay Bakara Suresi'nin 63 üncü, A'raf Suresi'nin 171 inci ayetinde anlatılmaktadır.
185. Bkz. Bakara Suresi: 58-59 ve an: 75
186. Bkz. Bakara Suresi: 65 ve an: 82-83
187. Bakara Suresi'nin 88. ayetinde Yahudilerin bu tür sözlerine değinilmişti. Bâtıla tapan bütün müşriklerin Hakk'a karşı körlükleriyle övünmelerine uygun bir şekilde, Yahudiler de inançlarıyla o denli övünüyorlardı ki, babalarından miras aldıkları inanç, önyargı, âdet ve geleneklerine sımsıkı bağlıydılar ve onları bunlardan vaz geçmeye ikna etmek imkânsızdı. İşte bu nedenle Allah Rasûlü'nün (s.a) mesajını sağır bir kulakla dinliyor ve her zaman şu cevabı veriyorlardı: "Siz ne kadar kesin deliller getirseniz de davetinizi kabul etmemeye kararlıyız. İnandığımız ve uyguladığımız şeylere samimiyetle ve kuvvetle inanıyoruz." (Bkz. Bakara an: 94) .
188. Bu, bir ara cümlesidir.
189. Bu, bahsedilen konunun devamı niteliğindedir.
190. İsa Mesih'in doğumu ile ilgili Hz. Meryem'e atılan iftira burada "küfür" olarak niteleniyor. Çünkü bu, masum Meryem'in veya oğlunun şahsına değil, Allah'ın Rasûlü İsa Mesih'e (a.s) yöneltilmiş bir iftira idi. Yahudiler onun mucize olarak babasız dünyaya gelişi konusunda hiçbir şüpheye meydan bulamadılar, çünkü Allah bütün topluluğu bu mucizeye şahit tuttu. İsrailoğulları'ndan soylu ve dindar bir aileye mensup olan Hz. Meryem yeni doğmuş bir çocukla eve döndüğünde orada büyük bir topluluk birikti ve ondan bir açıklama yapmasını istediler.
Fakat Hz. Meryem sadece çocuğa işaret etti. Kalabalık beşikteki bir çocuğun nasıl konuşabileceğini anlayamadılar, fakat onları şaşırtacak bir şekilde çocuk topluluğa hitap ederek fasih (düzgün) bir dille konuşmaya başlayarak; "Ben Allah'ın kuluyum. Allah bana kitap verdi ve beni peygamber yaptı" (Meryem, 30) dedi. Bu şekilde Allah dedikoduyu kökünden kesmişti. Bu nedenle Hz. İsa (s.a) kendisini bir peygamber olarak ilân edinceye kadar kimse Hz. İsa'yı (a.s) gayri meşru bir çocuk olarak, Hz. Meryem'i zâniye olarak suçlayamadı. Hz. İsa (a.s) insanları Allah'ın yoluna çağırmaya, Yahudileri kötü amelleri nedeniyle azarlamaya, onların din adamları ve hakimlerinin münafıklıklarını ortaya çıkarmaya ve bütün toplumu ahlâkî bozulmaya karşı uyarmaya başlayınca, insanlar onun aleyhine döndüler; onun davetini kabul edip, Allah yolunda fedakârlık yapmak ve kötü hallerini düzeltmek yerine, bu isyankâr ve adi günahkârlar, Hakk'ın sesini kesmek için her tür pis düzen ve hileye başvurdular. İşte o zaman, otuz yıl boyunca Hakk'ı engellemek için büyük bir iftira uydurdular. Daha önce bunu söylememişlerdi, çünkü Hz. Meryem ve oğlunun böyle bir suçtan uzak olduklarını biliyorlardı.
191. Allah'ın Rasûlü olduğunu bildikleri halde Hz. İsa'yı (a.s) öldürmeye teşebbüs etmeleri onların ne kadar asi ve cüretkâr bir toplum olduklarını gösterir. Bir önceki notta beşikte iken konuşmasının, onun peygamberliği konusunda Yahudilerin zihninde hiçbir şüphe bırakmadığını görmüştük. Daha sonra onlara Onun, gerçekten Allah'ın Rasûlü olduğunu gösteren apaçık ayetler (Al-i İmran: 49) gösterildi. Bu nedenle onların Hz. İsa'ya (a.s) karşı olan bu haşin tutumları, bir yanlış anlama neticesi değildi, bilâkis Allah tarafından elçi tayin edilen bir kişiye karşı girişilen kasıtlı bir tutumdu.
Bir topluluğun Allah'ın elçisi olduğunu bildikleri halde bir kimseyi öldürmeleri çok gariptir. Fakat bu yaşanmış bir olaydır, çünkü sapık toplulukların gidiş yolları çok gariptir. Onlar, kendi kötü davranışlarını eleştiren ve haram olan şeylerden meneden bir kimseye müsahama gösteremezler. Allah'ın elçileri olmalarına rağmen böyle kişiler, kendi sapık toplulukları tarafından işkence edilmiş, hapsedilmiş veya öldürülmüşlerdir.
Talmud'dan bunu destekler nitelikte bir bölüm sunuyoruz:
"Şehir ele geçirilince Nebukadanazar Mabed'in koruyucuları ve yöneticileri ile birlikte yürüdü... Duvarlardan birinde, sanki orada biri öldürülmüş ve yakınında biri vurulmuş gibi duvara saplanmış bir ok başı gördü ve: 'Burada kim öldürüldü?' diye sordu.
'Yüce rahip Yehoyada'nın oğlu Zekeriya' cevabını verdiler. 'O bizi, sürekli olarak zulmediyoruz' diye azarlıyordu. 'Biz de onun dinlemekten bıktık ve öldürdük.'"
Kitab-ı Mukaddes'te Yeremya Peygamber, Yahudileri zulümleri ve ahlâksızlıkları nedeniyle uyarmış ve onlara "Şayet bu zulme devam ederseniz, Allah sizleri başka kavimler vasıtasıyla helâk eder" demiştir. Bunun üzerine Yahudiler onu "Kildanilerin ajanı olmakla" suçladılar ve hapsettiler. Ayrıca Hz. İsa'nın (s.a) çarmıha gerilme hadisesinden 2,5 yıl önce Hz. Yahya (a.s) katledildi. Yahudiler Hz. Yahya'nın (a.s) peygamber, en azından aralarındaki en erdemli kişi olduğunu biliyorlardı. Buna rağmen Kral Herod, onu önce hapsetti, sonra sevgilisinin isteği üzerine başını kestirdi.
O halde onların bu davranışları gösteriyor ki, Hz. İsa'yı (a.s) çarmıha gerdiklerinde büyük bir ihtimalle "Allah'ın Rasûlü'nü öldürdük" diye sevinmişlerdi.
192. Bu bir ara cümlesidir.
193. Bu ayetten Hz. İsa Mesih'in (a.s) çarmıha gerilmekten kurtarıldığı ve onun çarmıhta öldüğüne inanan Yahudi ve Hıristiyanların yanlış bir zanda bulundukları apaçık anlaşılır. Kur'an'ın ve Kitab-ı Mukaddes'in karşılaşmalı bir tahkiki, Platus'un mahkemesinde sorguya çekilenin, Hz. İsa'nın (a.s) kendisi olduğu tahminini destekler. Fakat onu ne öldürebilmişler, ne de çarmıha gerebilmişlerdir. Çünkü Allah onu kendisine yükseltmiştir.
Olay budur; Platus, Hz. İsa'nın (a.s) suçsuz olduğunu ve sadece kıskançlık nedeniyle kendi mahkemesine getirdiğini biliyordu. Bu nedenle kalabalığa Festival'de, "İsa'yı mı yoksa, meşhur hırsız Barabbas'ı mı serbest bırakmak istediklerini" sordu. Fakat rahipler ve büyükler, kalabalığı, Barabbas'ın serbest bırakılıp, Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesini istemeye razı ettiler. Bundan sonra dilediği her şeyi yapmaya kadir olan Allah, Hz. İsa'yı (a.s) kendisine yükseltti ve onu çarmıha gerilmekten kurtardı. Ondan sonra çarmıha gerilen kişi şu veya bu şekilde Hz. İsa'nın yerine çarmıha gerildi. Yine de onun mucizevî kurtuluşu Yahudilerin aşağılık günahını azaltmaz, çünkü Yahudiler işkence ettikleri, yüzüne vurdukları, tükürdükleri ve acımasızca çarmıha gerdikleri kişiyi Meryem'in oğlu İsa (a.s) olarak biliyorlardı. Bu şahsın onlara ne şekilde "Hz. İsa benzeri" olarak gösterildiğini bilemiyoruz. Bu nedenle sadece tahmin ve söylentilere dayanarak, Meryem oğlu İsa (a.s) onlardan kurtulduğu halde Yahudilerin nasıl onu çarmıha gerdiklerine inandıklarını yorumlamak doğru değildir.
194. "O'nun hakkında anlaşmazlığa düşenler" Hıristiyanlardır. Hz. İsa'nın (a.s) çarmıha gerilmesi konusunda onların ortak bir inançları yoktur. Bu mesele hakkında birçok farklı inanca sahip olmaları, onların bu konuda kesin bir bilgiye sahip olmadıklarını gösterir. Bir inanca göre çarmıha gerilen kişi Hz. İsa (a.s) değil, O'na çok benzeyen bir adamdı. Yahudiler ve Romalı askerler bu adamı acımasızca çarmıha gererken Hz. İsa (a.s) onlara bakıp aptallıklarına gülüyordu. Başka bir görüşe göre, çarmıha gerilen kişi Hz. İsa (a.s) idi, fakat çarmıhta ölmemişti ve çarmıhtan indirildiğinde yaşıyordu. Bazıları da Hz. İsa'nın (a.s) çarmıhta öldüğüne, daha sonra tekrar dirilip havarileri ile birçok kez buluşup, konuştuğuna inanırlar. Bazıları O'ndan Kutsal Ruh çıkarılmıştır derler. Bazıları da Hz. İsa'nın (a.s) ölümünden sonra, insan vücudu içinde dirildiğini ve bu vücut içinde yükseltildiğini söyler. Tüm bunlar, Hıristiyanların bu konuda gerçek bir bilgiye sahip olmadıklarını, farklı görüşlerini sadece tahminlere dayandırdıklarını gösterir.
195. Burada Allah meselenin gerçeğini anlatıyor. Kur'an, Yahudilerin Hz. İsa'yı (a.s) öldürmeyi başaramadıklarını, Allah'ın O'nu kendisine yükselttiğini açıkça söyler, fakat meselenin nasıl olduğunu ve ayrıntıları konusunda sessiz kalır. Ne Allah'ın O'nu bedeni ile birlikte yeryüzünden gökteki bir yere yükselttiğini, ne de O'nun diğer insanlar gibi ölüp ruhunun göğe yükseltildiğini belirtmez. Mesele o kadar kapalı bir dille anlatılmıştır ki, olay hakkında, olayın olağanüstü ve mucizevi olduğunu söylemekten başka bir yorum yapmak imkân-sızdır. Aşağıdaki ifadeler olayın olağanüstü olduğu sonucuna götürür. Birincisi, Kur'an olay hakkında "Allah O'nu kendisine yükseltti" ve "Seni kendime yükselteceğim" (Al-i İmran: 55) sözlerini kullanır. Bu sözler, Hz. İsa'ya (a.s) ilâhî nitelikler atfeden Hıristiyan mezheplerinin birinin görüşü olan "Yükselme doktrini"ne destek olarak alınabilir. Bu olay olağanüstü ve mucizevi bir olay olmasaydı, Kur'an kendisinin reddettiği Hz. İsa'nın (a.s) ilâhlığı doktrinini destekleyebilecek bu tür belirsiz ve her anlama gelebilen sözler kullanmazdı.
İkincisi, eğer Allah, metinde geçen (158. ayet) kelimelerle (a) "Allah O'nu öldürdü" veya (b) "Allah O'nun makamını yükseltti" demek isteseydi, daha açık bir ifade kullanabilirdi. (a) nın yerine: "Şüphesiz onlar O'nu ne öldürdüler, ne de çarmıha gerdiler, fakat O'nu onlardan kurtardı ve sonra O kendi eceli ile öldü" sözleri kullanılabilir; (b) nin yerine ise "Onlar Onu çarmıha gererek alçaltmaya çalıştılar,fakat Allah Onun makamını çok yükseltti" ifadesi kullanılabilirdi. Bu tür bir ifade Hz. İdris Peygamber (a.s) hakkında kullanılmıştır: "Ve biz O'nu yüce bir makama yükselttik" (Meryem: 57) .
Üçüncüsü, eğer burada anlatılan olay sadece Hz. İsa'nın (a.s) tabiî olarak ölmesi olayı olsaydı, hemen arkasından söylenen "Allah güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir" sözleri çok anlamsız olacaktı. Bu sözler ancak Allah'ın güç ve hikmetini gösteren olağanüstü bir olay sözkonusu olduğunda kullanılır. Bu ayetten (158) Hz. İsa'nın normal bir şekilde öldüğü şeklinde bir sonuç çıkarabilmemize destek teşkil eden tek nokta, bu olayla ilgili Al-i İmran suresinin 55. ayetinde geçen "müteveffik" kelimesidir. Fakat Al-i İmran suresinin an: 51'de "teveffa" kelimesinin sözlükte "ruhu kabzetmek" anlamına değil, bedeni, ruhu veya her ikisini birlikte "almak ve ele geçirmek" anlamına geldiği konusunda açıklığa kavuşmuştur. Bu kelime iki şekilde de tefsir edilebildiği için bu kelimenin anlamı, yukarıda "Allah O'nu öldürdü" fikrine karşı öne sürülen delillerin hiçbirine ters düşmez. Ayeti bu şekilde tefsir edenler "müteveffa" kelimesinin hem ruh, hem de bedenin kabzedilmesi anlamında hiçbir yerde kullanılmadığını öne sürerler. Fakat bu çok saçmadır, çünkü bu olay tarih boyunca kendi türünde meydana gelmiş tek olaydır. Göz önünde bulundurulması gereken tek nokta, bu kelimenin sözlük anlamı bakımından bu anlamda kullanılıp kullanılmayacağıdır. Eğer sözlükten bu kelimenin bu anlamda kullanılabileceği anlaşılırsa, ki öyledir, o zaman şu soruya cevap vermeliyiz: Kur'an ölüm için direkt bir söz kullanmak yerine, neden Hz. İsa'nın (a.s) ilahlığı inancına sebep olan göğe yükselme inancına destek teşkil edebilecek şekilde yorumlanabilen belirsiz bir kelime kullanmıştır? Bu kelimenin kullanılması, olayla ilgili olağanüstü bir durumun söz konusu olduğunu gösterir. Bunun ötesinde göğe yükselme inancı daha sonraları, Meryemoğlu İsa'nın (a.s) yeryüzüne dönüp Deccal'le savaşacağını bildiren hadislerle de desteklenmiştir. (Bu hadisler Ahzab suresinin tefsirine ek olarak ilâve edilmiştir) . Bu hadisler açıkça Hz. İsa'nın (a.s) tekrar yeryüzüne geleceğini bildirir. Bu nedenle Hz. İsa'nın (a.s) bir yerde ölü olmaktan çok, ikinci gelişine dek evrenin bir yerlerinde yaşıyor olduğuna inanmak daha mantıklı olacaktır.