93- Kim bir mü'mini de kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse onun da cezası, içinde ebedi kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazaplanmış, onu lanetlemiş ve ona büyük bir azab hazırlamıştır.
94- Ey iman edenler, Allah yolunda adım attığınız (savaşa çıktığınız) zaman gerekli araştırmayı yapın ve size (islam geleneğine göre) selam verene, dünya hayatının geçiciliğine istekli çıkarak: "Sen mü'min değilsin"(126) demeyin. Asıl çok ganimet, Allah katındadır, bundan önce siz de böyle idiniz; Allah size lütufta bulundu.(127) Öyleyse iyice açıklık kazandırın. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.

AÇIKLAMA

126. İslâm'ın ilk zamanlarında "Es-selamu aleyküm" müslümanların tanınmasını sağlayan bir semboldü. Bir müslüman diğer bir müslümanla karşılaştığında bu sözlerle selam veriyor ve "Ben senin topluluğundanım; senin arkadaşın ve dostunum. Senin için ancak barış ve güvenlik sunabilirim.
Bu nedenle bana karşı düşmanlık göstermemelisin, benden de düşmanlık ve zarar beklememelisin" demek istiyordu. Bu, sanki orduda karanlıkta iken düşmanla dostu ayırmak için kullanılan bir parola vazifesi görüyordu.
Selam vermenin tanınmaya yarayan bir sembol olarak kullanılmasının önemi bilhassa o dönemde çok büyüktü. Çünkü müslüman bir Arap'la müslüman olmayan bir Arab'ı birbirinden ayırmaya yarayan açık bir işaret yoktu. Aynı şekilde giyiniyor, aynı dille konuşuyorlardı. Müslümanlar bir kabileye saldırıp orada yaşayan bir müslümanla karşı karşıya geldiklerinde asıl zorluk başgösteriyordu. Düşman konumunda olan kişi "Es-selamu aleyküm" veya "La ilahe illahlah" derse, saldırı konumunda olan müslüman bundan şüphe ediyor ve onu öldürmekten kurtulmak için yalan söyleyen bir kâfir olduğu kanısına varabiliyordu. Bu nedenle çoğunlukla böyle kimseleri öldürüp mallarını ganimet olarak alıyorlardı. Hz. Peygamber (s.a) böyle bir durumda müslümanların öldürmemeleri gerektiğini emrettiği halde böyle olaylar tekrarlanıyordu. Bunun üzerine Allah bu sorunu çözümleyen bir ayet indirdi: "Kendisini müslüman olarak ilân eden kişinin yalan söyleyip söylemediğini merak ederek araştırmak size düşmez. Gerçeği söylüyor olabilir, aynı şekilde yalan söylüyor da olabilir ve derin bir araştırma yapmaksızın hangisinin doğru olduğuna karar verilemez. Bu nedenle müslüman olduğunu söyleyen yalancı bir kâfiri serbest bırakmak muhtemel olduğu gibi, samimi bir mümini öldürme ihtimali de mevcuttur. Her ne olursa olsun yanlışlıkla bir kâfiri serbest bırakmak, sizin için, yanlışlıkla bir mümini öldürmekten daha hayırlıdır."
127. Yani, "Bir zamanlar siz de kâfir kabileler arasında tek tek fertler olarak yaşamaktaydınız. O zaman baskı ve işkence korkusuyla İslâm olduğunuzu gizliyordunuz ve dilinizle ikrar etmekten başka müslüman olduğunuza deliliniz yoktu. Siz şimdi Allah'ın rahmeti nedeniyle müslüman bir topluluk içinde yaşıyorsunuz ve kâfirlere karşı İslâm bayrağını yüceltme şansına sahipsiniz. Bu lütuf ve rahmete karşılık Allah'a duyduğunuz şükrün ifadesi, sizin daha önce bulunduğunuz durumda olan müminlere nazik ve müsamahakâr davranmanızdır."