15- Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara aleyhlerinde olmak üzere içinizden dört şahid tutun. Eğer şehadet ederlerse, onları, ölüm alıp götürünceye veya Allah onlara bir yol kılıncaya kadar evlerde alıkoyun.
16- Sizlerden fuhuş yapanlardan, her ikisine eziyet edin. Eğer tevbe ederler de ıslah olurlarsa artık onlardan vazgeçin. Şüphesiz, Allah, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.(26)
17- Allah'ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerin(kidir) . İşte Allah, böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.
18- Tevbe, ne kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: "Ben şimdi gerçekten tevbe ettim" diyenler, ne de kendileri kâfirler olarak ölenler için değil. Böyleleri için acıklı bir azab hazırlamışızdır.(27)
19- Ey iman edenler, kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkışmanız size helal değildir.(28) Apaçık olan 'çirkin bir hayasızlık' yapmadıkları sürece,(29) onlara verdiklerinizin bir kısmını gidermeniz (kendinize almanız) için onlara baskı yapmanız da (helal değildir.) Onlarla güzellikle geçinin. Şayet onlardan hoşlanmadınızsa, belki, bir şey hoşunuza gitmez, ama Allah onda çok hayır kılar.(30)

AÇIKLAMA

26. İslâm'da ilk defa bu iki ayette (15-16) zina suçu için cezadan bahsedilmektedir. 15. ayete göre, suçlu kadın bir sonraki emre kadar kapalı tutulmalıdır. 16. ayete göre ise, zina eden kadın ve erkek azarlanarak, hor görülerek, dövülerek vs. cezalandırılmalıdır. Daha sonra Nur suresindeki 2. ayette bu ceza değiştirilmiştir. Artık zina eden kadın ve erkekten herbirine yüz değnek vurulmalıdır. Ceza hukukunda cezaların tedrici olarak artması, akıl ve hikmete dayanmaktadır. O dönemde Araplar belirli bir hukuk ve ceza sistemine sahip olan yerleşik bir hükümetin emri altında yaşamaya alışkın değildi. Bunun için eğer İslâm devleti, onlara tüm ceza sistemini birden uygulamaya kalksaydı, bu onlara ağır gelebilirdi. Bu nedenle ilk önce bu iki ayetteki tipte cezalar uygulanmış, daha sonra da yavaş yavaş zina, hırsızlık, cinayet gibi suçlar için daha ağır cezalar belirlenmiştir. Böylece İslâm ceza hukuku belirlenip tam bir sistem haline gelmiş, Hz. Peygamber (s.a) ve daha sonra Raşid halifeler döneminde uygulanmıştır.
Bu iki ayet arasındaki gözle görülen fark, müfessir Süddi'yi 15. ayetin evli kadın için, 16. ayetin de bekâr kadın ve erkek için indirildiği sonucuna götürmüştür. Fakat bu tür bir tefsir hiçbir ciddi delile dayanmamaktadır. Aynı şekilde Ebu Müslim İsfehanî'nin tefsirinde yer alan 15. ayetin, iki kadının doğal olmayan ilişkisi, 16. ayetin de iki erkeğin doğal olmayan ilişkisi için indirildiği görüşü de yanlıştır. Ebu Müslim İsfehanî gibi değerli bir alimin böyle bir sonuca varmasına hayret ediyorum.
Halbuki Kur'an sadece kanunun ve ahlâkın prensiplerini ortaya koyar. Bu nedenle sadece normal hayatta karşılaşılan problemleri ele alır ve anormal şartlar altında meydana gelen olaylara değinmez. Bu son iki problem, müslümanların içtihadlarına bırakıldığı için, bir hükme bağlanmamışlardır. Bu nedenle Hz. Peygamber (s.a) öldükten sonra ortaya çıkan, iki erkeğin gayri tabi ilişkisi hakkında hüküm verirken sahabe, bu iki ayete başvurmamıştır.
27. Arapça "tövbe" kelimesi, "geri dönmek" ve "yönelmek" anlamlarına gelir. Günahından pişman olup ondan vazgeçen kimse, sahibinden kaçtıktan sonra tekrar efendisine geri dönen bir köleye benzetilebilir. Bu onun tövbesidir. Efendisi onun pişmanlığını ve özrünü kabul ettiğinde, ona iyi davranışlarla yönelir ve onu affeder. Arapça'da bu, onun kölesine tövbesidir. Bu ayette Allah, tövbenin iki yönünü de ortaya koyuyor. Allah şöyle diyor: "Sadece cahillikle, istemeden bir günah işleyen, sonra da hatalarını farkedince benim bağışlamama sığınan kullarımın tövbesini kabul ederim. Böyle bir tövbe için benim bağışlama kapılarım tamamen açıktır." Fakat hayatları boyunca Allah'tan en ufak bir korku duymayan ve ölüm yaklaştığında tövbe etmeye başlayan kişi için böyle değildir. Hz. Peygamber (s.a) ölümün yaklaştığını bildirir bir belirti olmadığı zaman, yapılan tövbeleri Allah'ın kabul ettiğini söylemiştir. İmtihan zamanı sona erdiğinde artık kişinin günahından dönme şansı yoktur. Aynı şekilde, eğer bir kişi kâfir olarak ölüyorsa ve gözleriyle öte dünyayı gördüğü anda tövbe ederse, bu tövbe de kabul olunmaz.
28. Bu ölen kişinin dul eşlerinin miras olarak kabul edilmemesi gerektiği anlamına gelir. Kadın, kocasının ölümünden sonra istediği yerde yaşama ve iddetini doldurduktan sonra istediği kimse ile evlenme hakkına sahiptir.
29. Yani, "Onların ahlâksızca davrandıkları için cezalandırabilirsiniz, fakat mallarını ellerinden almak için onlara eziyet edemezsiniz."
30. Eğer kadın güzel değilse veya kocasının hoşuna gitmeyen bir eksikliği varsa, koca hiç düşünmeden hemen onu boşama yoluna gitmemelidir. Soğukkanlı ve dikkatli davranmalıdır. O kadının, mutlu bir hayat geçirmeyi sağlayacak olan güzellikten başka iyi özellikleri de olabilir. Bu iyi niteliklerin keşfedilmesi, onun ilk andaki hayal kırıklığını sevgiye dönüştürebilir. Aynı şekilde bazen evliliğin başlangıcında, koca, karısında beğenmediği bir şeyle karşılaşır ve ondan hoşlanmamaya başlar. Fakat sabırlı olur ve onun iyi yönlerini de ortaya koymasına izin verirse iyi özelliklerinin, eksikliklerinden daha fazla olduğunu ve onların eksikliğini kapatacak kadar baskın olduğunu anlayabilir. Bu nedenle kocanın, uzun süre düşünmeden karısıyla ilişkisini kesmesi doğru değildir. Boşanma ise, insanın son çare olarak başvuracağı bir sosyal operasyondur. Hz. Peygamber (s.a) helâl olan şeyler içinde Allah'ın en hoşlanmadığı şeyin boşanma olduğunu söylemiştir. Başka bir hadiste ise Hz. Peygamber (s.a) şöyle der: "Evlenin ve boşanmayın. Çünkü Allah sadece cinsel hazlar için evlenen, boşanan erkek ve kadınları sevmez."