248- Peygamberi, onlara (şöyle) dedi: "Onun hükümdarlığının belgesi, size Tabut'un (270) gelmesi (olacaktır ki) onda Rabbinizden 'bir güven duygusu ve huzur' ile Musa ailesinden ve Harun ailesinden artakalanlar var; onu melekler taşır.(270/a) Eğer inanmışlarsanız, bunda şüphesiz sizin için bir delil vardır."
249- Talut, ordusuyla birlikte ayrıldığında dedi ki: "Doğrusu Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim bundan içerse, artık o benden değildir ve kim de -eliyle bir avuç avuçlayanlar hariç- onu tadmazsa o bendendir. Onlardan az bir bölümü dışında ondan içtiler.(271) O, kendisiyle beraber iman edenlerle onu (ırmağı) geçince onlar (geride kalanlar) : "Bugün bizim Calut'a ve ordusuna karşı (koyacak) gücümüz yok." dediler.(272) (O zaman) Elbette Allah'a kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler: "Nice az bir topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir."
250- Onlar, Calut ve ordusuna karşı meydana (savaşa) çıktıklarında, dediler ki: "Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, adımlarımızı sabit kıl (kaydırma) ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et."

AÇIKLAMA

270. Kitab-ı Mukaddes Tabut'un ayrıntıları konusunda Kur'an'dan farklıdır, fakat buna rağmen ondan çok şeyler öğrenmemiz mümkündür.
İsrailoğulları Tabut'u, yani Tabut ahdini çok kutsal sayıyorlardı. Onlar bu Tabut sayesinde "Allah'ın gelip kendilerini düşman güçlerinden kurtaracağına" inanıyorlardı. Bu nedenle onun geri gelmesi İsrailoğulları'nı bu denli sevindiriyor ve cesaretlendiriyordu.
Tabut, Hz. Musa (a.s) ve Hz. Harun'un (a.s) evinin kutsal emanetlerini ihtiva ediyordu. Bunlar Hz. Musa'ya (a.s) Sina dağında verilen levhalardı. Bunun yanısıra Hz. Musa'nın (a.s) rehberliğinde yazılan ve Levilere verilen Tevrat'ın orijinal bir nüshası da vardı.
Tabut'ta, gelecek İsrail nesillerinin atalarına çölde lütfettiği nimetler için Allah'a şükretmelerini sağlamak üzere bir şişe de (kudret helvası) vardı. Büyük bir ihtimalle Allah'ın bir mucizesi olan Hz. Musa'nın (a.s) asası da bunlarla birlikteydi.
270/a. Burada Kur'an, muhtemelen I Samuel'in 4, 5, 6, bölümlerinde ele alınan olaya değinmektedir.
Rabbin Tabut'u İsrailoğulları'nın yaptığı bir savaşta Filistîlilerin eline geçti. İsrailoğulları cesaretlerini kaybetmişlerdi: "Tabut'un elden çıkmasıyla İsrailoğulları'nın şerefi kayboldu" diye bağırıyorlardı. Tabut yedi ay boyunca Filistîlerin elinde kaldı; fakat, "Allah onlara büyük bir yük yüklediği" için Filistî şehirlerinde büyük bir panik başladı. Öyle ki: "İsrail Tanrısı'nın Tabut'u (sandık) bizde kalmamalı, çünkü O bize karşı çok acımasız" diye bağırmaya başladılar. Daha sonra Tabut'u İsrail'e geri göndermeye karar verdiler. "İki tane sığır alıp bir arabaya koştular. Ve sığırlar Beyt-Şemes yönüne doğru yol aldı."
Arabada sürücü olmadığına göre, araba Allah tarafından tayin edilen melekler vasıtasıyla İsrail'e doğru götürülüyordu.
271. Bu nehir, Talut'un İsrail ordusu ile geçmek zorunda olduğu Ürdün nehri veya başka bir nehir olmalıdır. Talut toplulukta disiplin eksikliği olduğunu bildiği için, korkağı cesurdan, yetenekliyi yeteneksizden ayırdetmek için bu sınavı uygulamıştır. Bir müddet için susuzluklarını kontrol edemeyen kişilere, bir süre önce yenildikleri düşmanla karşılaştıklarında disiplini korumaları konusunda güvenilemeyeceği açıktır. Aynı sınamayı Talut'tan önce Gideon da yaptığı için Palmer ve Rodwell burada (249. ayet) Saul (Talut) ile Gideon'un karıştırılmış olduğu sonucuna varmışlardır. Bununla, aslında Kur'an'ın vahyî bir kitap değil Hz. Muhammed'in (s.a) bir eseri olduğunu göstermek istiyorlardı. Bu iddia kendi kendisini çürütmektedir. Eğer iki benzer olaydan sadece biri Kitab-ı Mukaddes'te yer almışsa, bu kitapta yer almadığı için diğer olayın olmadığı anlamına gelmez. Bundan başka Kitab-ı Mukaddes'in İsrailoğulları'nın tüm tarihini eksiksiz bir şekilde ele aldığı da söylenemez. Kitab-ı Mukaddes'te değinilmeyen birçok olayın Talmud'da yer alması bunu ispatlamaktadır.
272. Büyük bir ihtimalle bunlar nehir kıyısında sabredemeyen kimselerdi.