Eğer
insan, aklını kullanıp "ben nasıl var oldum?" sorusuna
samimi bir cevap bulmaya çalışmazsa, genellikle "nasıl oldumsa
oldum!..." gibi bir mantığa kapılacaktır. Bu mantığa kapılınca
da zaten, ona bu tür konular üzerinde bir daha düşünmeye pek zaman
bırakmayacak bir hayat tarzını benimseyecektir.
Oysa
akıl sahibi insana düşen, nasıl var olduğu üzerinde düşünmek ve
hayatın anlamını buna göre belirlemektir. Bunu yaparken de,
kimilerinin yaptığı gibi, varacağı sonucun "meğer ben yaratılmışım"
şeklinde çıkmasından korkmamalıdır. Çünkü sözünü ettiğimiz
kimileri, kendilerini bir Yaratıcı'ya karşı sorumlu hissetmek
istemezler. Yaratılmış olduklarını kabul ettiklerinde, hayat
tarzlarını veya bağlı oldukları ideolojilerini terketmek zorunda
kalmaktan çekinirler. Ya da kendilerini yaratana boyun eğecek olmaktan
kaçarlar. Bu psikolojiyi taşıyanlar, Kuran'ın deyimiyle "vicdanları
kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla" (Neml
Suresi, 14) Allah'ı inkar edenlerdir.
Varlığını
"zulüm ve büyüklenme"ye kapılmadan akıl ve vicdan ölçüsünde
değerlendiren insan ise, kendinde Allah'ın yaratışından başka birşey
görmeyecektir. Varlığının, kendisinin yaratmadığı ve kontrol
edemediği binlerce karmaşık sistemin uyumuna bağlanmış olduğunu
farkedecektir. "Yapılmış" olduğunu kavrayacak ve Yaratıcı'sını
tanıyıp O'nun kendisini hangi amaca yönelik olarak "yaptığını"
anlamaya yönelecektir. İnsan
"yapılmış" olduğunu izlerken, ona rehberlik eden bir
kaynak vardır: Kuran. Bu kitap, onu yaratan tarafından ona ve diğer
insanlara indirilmiş bir "yol göstericidir".
Yaratılış
olayının aynen Kuran'da tarif edildiği gibi gerçekleşmiş olması
da, akıl sahibi insana önemli mesajlar vermektedir.
İlerki
sayfalarda, akıl ve vicdan sahiplerine nasıl "yaratıldıklarını"
ve bu yaratılışın içindeki muhteşemliği gösteren bilgilere
yerverilmiştir. İnsanın
yaratılışının öyküsü, birbirinden çok uzak iki ayrı yerde başlar.
İnsan, kadın ve erkek bedeninde birbirinden tümüyle bağımsız
olarak oluşan, ama birbiriyle tümüyle uyumlu olan iki ayrı özün
birleşmesiyle hayata adım atar. Erkek bedeninde oluşan spermin erkeğin
isteği ya da kontrolü ile oluşmadığı ortadadır, aynı kadın
bedeninde oluşan yumurtanın kadının isteği ya da kontrolü ile oluşmadığı
gibi. Onların bu olaylardan haberi bile yoktur.
Aslında, çok açıktır ki, erkekten gelen öz de, kadından gelen öz de, birbirlerine uyumlu olarak yaratılmışlardır. Bu iki özün yaratılışı da, birleşmeleri de, gelişip insan haline dönüşmeleri de gerçekte büyük birer mucizedir |
||