CEMÂ'AT İLE NAMAZ

Soru: Cemâ'at ve İmâmlık nedir?
Cevap: Namazda, en az iki kişiden birinin imâm olması ile cemâ'at meydana gelir. Beş vakit namazın farzlarını cemâ'at ile kılmak, erkeklere sünnettir. Cum'a ve bayram namazlarında ise şarttır.
Nâfile namazları cemâ'at ile kılmak mekrûhtur.
Bir mazeretle câmiye gitmeyip, evinde âilesi ile cemâ'at yapan kimse, câmi'deki cemâ'atin sevâbına kavuşamaz. Fakat evde cemâ'at ile kılınca da, cemâ'at sevâbına, ya'nî 27 kat sevâba kavuşur.
Bir rek'ati kaçıran kimse, o namazı cemâ'at ile kılmamış olur. Fakat, cemâ'at sevâbına kavuşur. Son rek'ati de kaçıran, imâma teşehhüdde yetişirse, yine cemâ'at sevâbını kazanır. İftitâh tekbîrini imâmla birlikte söylemenin ayrıca çok sevâbı vardır.

Soru: Cemâ'ate gitmemeyi mubâh kılan mazeretler, özürler nelerdir?
Cevap: Hastanın, felçlinin, bir ayağı kesik olanın, yürüyemiyen ihtiyârın ve a'mânın cemâ'ate gitmesi lâzım değildir. Yardımcıları, nakil vâsıtaları olsa da, lâzım değildir. Yağmur, çamur, çok soğuk ve karanlık da özürdür.
Hırsız ve başka sebeple malı gitmek korkusu, yolcunun nakil vâsıtasını kaçırmak korkusu, hastaya bakmak cemâ'ate gitmemek için özürdür.

İmâmlığın şartları

Soru: İmâm olmak için lâzım olan şartlar nelerdir?
Cevap: İmâm olmak için altı şart lâzımdır. Bunlardan biri bulunmadığı bilinen imâmın arkasında namaz kılmak sahîh olmaz:
1- Müslüman olmak.
2- Bulûğ çağında olmak.
3- Akıllı olmak.
4- Erkek olmak.
5- Hiç olmazsa, Fâtiha ile bir âyeti doğru okuyabilmek.
6- Özürsüz olmaktır. Özrü olan, özrü olmayanlara imâm olamaz. Özür, bir yerinden durmadan kan akmak, idrâr kaçırmak, "te" ve "fe" harflerini tekrarlıyarak okumak, "sin" harfini "se", "ra" harfini "gayn" okumak ve benzeri şeylerdir.
Özürleri birbirine benziyenler birbirlerine ve bir özürlü olan, iki özürlü olana imâm olabilir. Yara üstündeki merheme, sargıya mesh eden özürlü sayılmaz.
Rükü' ve secde yapamıyan, yapana imâm olamaz. A'mâ, âlim ise, imâm olur.

İmâma uymanın şartları

Soru: İmâma uymanın doğru olması için şartlar nelerdir?
Cevap: İmâma uymanın doğru olması için lâzım olan şartlardan ba'zısı şunlardır:
1- Namaza dururken, tekbîri söylemeden önce, imâma uymaya niyet etmek.
2- İmâmın, kadınlara imâm olmaya niyet etmesi lâzımdır. İmâmın erkeklere imâm olmaya niyet etmesi lâzım değildir. Fakat niyet ederse, kendisi de cemâ'at sevâbına kavuşur.
3- Cemâ'atin topuğu, imâmın topuğunun gerisinde olmak.
4- İmâm ile cemâ'at, aynı farz namazı kılmak. Farzı kılmış olan kimse, tekrar imâma uyunca, imâm ile kıldığı nâfile olur.
5- İmâmın kendisini görse, yâhut sesini işitse, aradaki duvar mâni' olmaz. Arada kayık geçecek nehir ve araba geçecek yol mâni' olur.
6- İmâmın veya müezzinin sesini işitmek yâhut bunları görmek veya cemâ'atin hareketlerini görmek lâzımdır. İşitmeye, görmeye elverişli penceresi olmayan duvar arada olmamalıdır.

İmâma yetişmek

Soru: İmâma yetişmek nasıl olur?
Cevap: Rükü'ya yetişemiyen, o rek'ati imâmla kılmış olmaz. İmâm rükü'da iken gelen, niyet eder ve ayakta tekbîr getirip, namaza girer. Hemen rüküya eğilip imâma uyar. Rükü'da imâma yetişen, o rekati imâmla kılmış olur.

Soru: Namaza başlıyan kimsenin, yanında cemâ'at başlasa, nasıl davranır?
Cevap: Farzı yalnız kılan kimsenin yanında, o farzı cemâ'at ile kılmaya başlasalar, birinci rek'atte secde etmedi ise, ayakta iken bir yana selâm vererek, namazı bozar. İmâma uyar.
Birinci rek'atin secdesini yaptı ise, dört rek'atli farzlarda, iki rek'ati tamam kılıp selâm verir.
Üçüncü rek'atin secdesini yapmadı ise, ayakta bir tarafa selâm verip bozar ve cemâ'ate katılır. Üçüncü rek'atin secdesini yaptı ise, dört rek'ati tamamlar. Sonra, öğle ve yatsı namazlarında imâma uyup, dört rek'at nâfile kılması iyi olur.
İkindiyi, böyle cemâ'at ile kılamaz. Sabah ve akşam farzında birinci rek'atte secde ettikten sonra da, namazı bozar. Fakat, ikinci rek'atin secdesini yaptı ise, namazını tamamlar. Sonra imâmla nâfile kılmaz.

Saf teşekkülü

Soru: İmâma uyan kimse nasıl saf tutar?
Cevap: İmâma uyan kimse tek kişi ise, imâmın sağ yanında hizâsında durur. Solunda durması mekrûhtur. Arkasında durması da mekrûh olur. Ayağının topuğu, imâmın topuğundan ileri olmazsa, namazı sahîh olur.
İki ve daha çok kişi, imâmın arkasında durur. Birincisi, imâmın tam arkasına, ikincisi birincinin sağına, üçüncüsü birincinin soluna, dördüncüsü ikincinin sağına, beşincisi üçüncünün soluna... olarak dururlar.
Bir kadın, imâmın arkasında durur. Yanında durmaz. Erkek de var ise, kadın erkeğin arkasında durup imâmla kılar.

Sabah namazının son vakti

Soru: Sabahın sünnetini kılmayan kimse cemâ'ati görürse ne yapar?
Cevap: Sabah sünnetini kılmamış olan kimse, sünneti kılarsa, cemâ'at ile namazda oturmayı da kaçıracağını anlarsa, sünnetini kılmaz. Hemen imâma uyar.
Cemâ'at ile, ikinci rek'atte oturabileceğini anlarsa, sünneti, câminin dışında sofada, çabuk kılar.
Sofa yoksa, içerde direk arkasında kılar. Böyle, boş yer yoksa sünneti kılmaz. Çünkü, cemâ'at ile kılınırken, nâfile namaza başlamak mekrûhtur. Mekrûh işlememek için sünnet terk edilir.
Sabah namazını kılamayan, o gün öğleden önce, sünneti ile birlikte kazâ eder. Öğleden sonra, yalnız farzını kazâ eder.

İmama uymak nasıl olur

Soru: İmâma uymak nasıl olur?
Cevap: İmâmın hareketlerine uymak lâzımdır. Sesine uymak şart değildir. İmâmı göremiyen, imâmı görenlerin hareketlerine uyarsa, imâmın hareketlerine uymuş olur.
İmâmın tekbîrleri ve imâmı görenlerin hareketleri, imâmın hareketlerini gösterdikleri için, bunlara uymak câiz olmaktadır.
İmâmın sesini duymıyanların da, imâmı görenlerin hareketlerine ve müezzinlerin seslerine uymaları lâzımdır.

İmâma tâbî olmak

Soru:İmâmın yapmadığı zaman cemâ'atin de yapmadığı şeyler nelerdir?
Cevap: Beş şeyi imâm yapmazsa, cemâ'at de yapmaz. Bunlar:
1- İmâm kûnut okumazsa, cemâ'at de okumaz.
2- İmâm bayram namazlarındaki tekbîrleri yapmazsa, cemâ'at de yapmaz.
3- Dört rek'atli namazın, ikinci rek'atinde oturmazsa, cemâ'at de oturmaz.
4- İmâm secde âyeti okuyup, secde etmezse, cemâ'at de etmez.
5- İmâm secde-i sehv yapmazsa, cemâ'at de yapmaz.

Soru: İmâmın yapıp da cemâ'atin yapmadığı şeyler nelerdir?
Cevap: Dört şeyi imâm yaparsa, cemâ'at yapmaz. Bunlar:
1- İmâm ikiden çok secde yaparsa, cemâ'at yapmaz.
2- İmâm bayram tekbîrini, bir rek'atte üçten çok yaparsa, cemâ'at yapmaz.
3- İmâm cenâze namazında, dörtten çok tekbîr yaparsa, cemâ'at yapmaz.
4- İmâm beşinci rek'ate kalkarsa, cemâ'at kalkmaz. Beraber selâm verirler.

İmâm yapmazsa...

Soru: İmâm yapmazsa, cemâatin yapması lâzım olan şeyler nelerdir?
Cevap: On şeyi imâm yapmazsa, cemâ'at yapar. Bunlar:
1- İftitâh tekbîrinde el kaldırmak.
2- Sübhâneke okumak. İmâmın, cemâ'at de okumaz dedi.
3- Rükü'ya eğilirken tekbîr getirmek.
4- Rükü'da tesbîh okumak.
5- Secdelere yatıp kalkarken tekbîr söylemek.
6- Secdelerde tesbîh okumak.
7- Semi' Allahü demezse, rabbenâlekelhamd denir.
8- Ettehıyyâtüyü sonuna kadar okumak.
9- Namaz sonunda selâm vermek.
10- Kurban bayramında, yirmiüç farzdan sonra, selâm verir vermez, tebrîk tekbîri okumak.

Mesbûkun namazı

Soru: Namaza geç kalıp, imâma, çeşitli rek'atlerde yetişen kimse, nasıl hareket eder?
Cevap: Namaza geç kalıp, imâma birinci rek'atte yetişemiyen kimseye Mesbûk denir. Mesbûk, imâm iki tarafa da selâm verdikten sonra, ayağa kalkarak, yetişemediği rek'atleri kazâ eder ve kırâetleri [okumaları], birinci, ikinci, üçüncü rek'at kılıyormuş gibi okur. Oturmayı ise, dördüncü, üçüncü ve ikinci rek'at sırası ile, ya'nî sondan başlamış olarak yapar. Meselâ:
1- Öğle, ikindi veya yatsının farzının ikinci rek'atine yetişen kimse, imâm selâm verdikten sonra, kalkıp, Sübhâneke, Fâtiha ve zamm-ı sûre okur. Rükü ve secdeden sonra oturur, Et-tehıyyâtüyü, salli bârikleri, Rabbenâ âtinâ... yı okuyup selâm verir.
2- Öğle, ikindi veya yatsının 3. rek'atine yetişen kimse, imâm selâm verdikten sonra, kalkıp, Sübhâneke, Fâtiha ve zamm-ı sûre okur. Rükü ve secdeden sonra oturur. (Başka bir kavle göre oturmazsa da namazı sahîh olur.) Et-tehıyyâtüyü okuduktan sonra kalkar, Fâtiha, zamm-ı sûre okur, rükü ve secdeden sonra oturur. Et-tehıyyâtüyü, salli bârikleri, Rabbenâ âtinâ.. okuyup selâm verir. Evlâ olany böyledir.
3- Öğle, ikindi veya yatsının dördüncü ya'nî son rek'atine yetişen kimse, imâm selâm verdikten sonra, kalkıp Sübhâneke, Fâtiha ve zamm-ı sûre okur. Rükü ve secdeden sonra oturur, Et-tehıyyâtüyü okuduktan sonra kalkar, Fâtiha ve zamm-ı sûre okur, rükü ve secdeden sonra oturmayıp kalkar. Fâtiha okur, rükü ve secdeden sonra oturup Et-tehıyyâtüyü, salli bârikleri, Rabbenâ âtinâ.. yı okur, selâm verir.
4- Akşamın ikinci rek'atına yetiışen kimse, imâm selâm verdikten sonra, kalkıp, Sübhâneke, Fâtiha ve zamm-ı sûre okur. Rükü ve secdeden sonra oturur, Et-tehıyyâtüyü, salli bârikleri, Rabbenâ âtinâyı okuyup selâm verir. Akşamın üçüncü rek'atine yetişen kimse de, imâm selâm verdikten sonra, kalkıp, Sübhâneke, Fâtiha ve zamm-ı sûre okur. Rükü ve secdeden sonra oturur, Et-tehıyyâtüyü okuduktan sonra kalkar, Fâtiha ve zamm-ı sûre okur, Rükü ve secdeden sonra oturur, namazı tamamlar.
5- Sabahın 2. rek'atine yetişen kimse, imâm selâm verdikten sonra, kalkıp, Sübhâneke, Fâtiha ve zamm-ı sûre okur. Rükü ve secdeden sonra oturup namazı tamamlar.
6- Hiçbir rek'ate yetişemiyen, selâmdan önce, meselâ son teşehhüdde imâma uyan, imâm, selâm verince kalkar, tekbîr almadan yeni baştan kılar gibi kılar.

Mesbûkun teşehhüdü

Soru: Mesbûk, imâm selâm vermeden teşehhüdü bitirirse ne yapar?
Cevap: Mesbûk, imâm son rek'atte otururken, Et-tehıyyâtüyü yavaş yavaş okur, eğer erken bitirirse, imâm selâm verinceye kadar Kelime-i Şehâdeti tekrar eder. Sükût etmez. Bu husûsta başka kaviller varsa da âlimlerin tercîh ettiği budur.

Soru: Mukîmin seferî imâma, seferînin mukîm imâma uyması nasıl olur?
Cevap: Mukîm, seferî olan imâma uyabilir. 4 rek'atlı namazlarda, imâm selâm verdikten sonra kalkıp namazını dörde tamamlar. Seferî olan da, mukîm imâma uyabilir. Mukîm imâma uyan seferî namazı tam kılar. Çünkü, seferî olanın namazı değişerek, imâmın namazı gibi 4 rek'at olur.
Seferî olan, öğle, ikindi ve yatsı namazını kılamayıp kazâya bırakınca, kazâyı iki rek'at kılması lâzım olduğundan, aynı namazı kazâ eden mukîm imâma uyamaz. Çünkü, mukîm imâmın, ikinci rek'atin sonunda oturması farz değildir. Seferî olanın ise, oturması farz olduğundan mukîm imâma uyam

VİTİR NAMAZI

Soru: Vitir namazı nasıl kılınır?
Cevap: Vitir namazı vâcibdir. Mâlikî ve Şâfi'îde sünnettir.
Buna ezân ve ikâmet okunmaz. Üçüncü rek'atte rükü'a eğilmeden önce, her zaman, Arabî bir duâ okumak vâcibdir. Vaktinde kılmayanın kazâ etmesi lâzımdır. Vitir diye niyet de lâzımdır.
Vitir namazı, üç rek'attir. Üç rek'atte de Fâtiha ve zamm-ı sûre okunur.
Üçüncü rek'atte, zamm-ı sûre okuduktan sonra, iki el, iki yana salıverilmeden, doğruca kulaklara kaldırılarak Allahü ekber denir. Sonra eller, iki yana salıverilmeden, doğruca bağlanır. Hemen iki Kunût duâsını okumak vâcibdir. Bu Kunût duâlarını bilmiyen kimse, üç defa istigfâr okur. Meselâ Allahüm-magfir lî der. Yâhud bir defa Rabbenâ âtinâ... yı sonuna kadar okur.
Kunûtu okumayı unutup rükü'a giden, artık kunutu okumaz. Namazın sonunda, secde-i sehv yapar.
Vitir namazı, yalnız Ramazanda cemâ'at ile kılınır. Ramazanda yatsının farzını cemâ'at ile kılmıyanlar, Terâvîhi ve Vitri cemâ'at ile kılamazlar. Çünkü, Terâvîh, yatsının cemâ'ati ile kılınır.
Farzı yalnız kılan, Terâvîhin cemâ'atine katılır. Kaçırdığı rek'atlerini tamamlar. Terâvîhi cemâ'at ile kılmıyan, farzı kıldığı imâm ile Vitri kılabilir.
Vitir namazını gece yarısından sonra kılmak çok sevâb ise de, uyanamıyan, yatsının son sünnetinden sonra, yatsı ile birlikte, erken kılmalıdır.

TERÂVİH NAMAZI

Soru: Terâvîh namazı nedir ve nasıl kılınır?
Cevap: Erkeklerin ve kadınların, Ramazan- Şerîf ayında 20 rek'at terâvîh kılması, sünnet-i müekkededir. İnanmıyan sapıktır ve şâhidliği kabûl olmaz.
Yatsının son sünnetinden sonra ve vitirden önce kılınır. Yatsıyı kılmadan önce terâvîh kılınamaz. Vitirden sonra, imsâk vaktine kadar kılınabilir.
İki rek'atte veya dört rek'atte bir selâm verilir. Her dört rek'at arasında, dört rek'at kılacak zaman kadar oturulup, salevât veya tesbîh yâhut Kur'ân-ı kerîm okunur. Sessiz oturmak da câizdir. İki rek'atte bir selâm vermek daha iyidir.

BAYRAM NAMAZI

Soru: Bayram namazı nasıl kılınır?
Cevap: Bayram namazı kılmak, erkeklere vâcibdir. Bayram namazlarının şartları, Cum'a namazının şartları gibidir. Fakat, burada hutbe sünnettir ve namazdan sonra okunur.
Bayram namazları iki rek'attir. Cemâ'at ile kılınır. Yalnız kılınmaz. Birinci rek'atte, Sübhânekeden sonra, üç kere (Tekbîr) söylenir. Ya'nî, Allahü ekber denir. Eller üç defa kulaklara kaldırılıp, birinci ve ikincisinde iki yana uzatılır. Üçüncüsünde, göbek altına bağlanır. İmâm efendi yüksek sesle, Fâtiha ve zamm-ı sûre okuduktan sonra, rükü'a eğilinir. İkinci rek'atte, önce Fâtiha ve zamm-ı sûre okunup, sonra, iki el, yine üç kere kulaklara kaldırılır. Üçünde de yanlara sallandırılır. Dördüncü tekbîrde, kulaklara kaldırılmayıp, rükü'a eğilinir. Birinci rek'atte beş, ikinci rek'atte dört tekbîr getirilmektedir.
Bu dokuz tekbîrde ellerin nereye götürüleceğini unutmamak için, kısaca (İki salla, bir bağla. Üç salla, bir eğil) diye ezberlenir.

Bayram namazına hazırlık

Soru: Bayram namazlarından önce neler yapılmalıdır?
Cevap: Ramazan bayramında namazdan önce tatlı [hurma veya şeker] yemek, gusletmek, misvâk kullanmak, en yeni elbise giymek, fıtrayı namazdan önce vermek, yolda yavaşça tekbîr okumak müstehabdır.
Kurban bayramı namazından önce birşey yememek, namazdan sonra, önce kurban eti yemek, namaza giderken, yüksek sesle, özrü olan yavaşça (Tekbîr-i teşrîk) getirmek müstehabdır.

Teşrik tekbirleri

Arefe günü, ya'nî Kurban bayramından önceki gün sabah namazından, dördüncü günü ikindi namazına kadar, yirmiüç vakitte hacıların ve hacca gitmiyenlerin, erkek kadın herkesin, cemâ'at ile kılsın, yalnız kılsın, farz namazda veya bu bayramdaki farzlardan birini, yine bu bayram günlerinden birinde kazâ edince, selâm verir vermez, (Allahümme entesselâm ......) demeden evvel, bir kerre (Tekbîr-i teşrîk) okuması vâcibdir. (Allahü ekber, Allahü ekber. Lâ ilâhe illallah. Vallahü ekber, Allahü ekber ve lillahil-hamd) denir.
Cum'a namazlarından sonra da okunur. Bayram namazından sonra okumak müstehabdır. Cenâze namazından sonra okunmaz. Câmi'den çıktıktan veya konuştuktan sonra okumak lâzım değildir. İmâm, tekbîri unutursa, cemâ'at terk etmez. Erkekler yüksek sesle okuyabilir.

CUM'A NAMAZI

Soru: Cum'a namazı kaç rek'attir?
Cevap: Cum'a namazı 16 rek'attir. Bunun 2 rek'atini kılmak her erkeğe farz-ı ayındır. İnanmıyan, önem vermiyen kâfir olur. Öğle namazından daha kuvvetli farzdır.
Cum'a namazı için, birinci ezânı işiten her müslümanın, işini, alış-verişini bırakıp namaza gitmesi farzdır. Namaz vakti alış-veriş sahîhdir. Fakat günâhtır.

Soru: Cum'a namazı nasıl kılınır?
Cevap: Öğle ezânı okununca, hemen dört rek'at Cum'a namazının ilk sünneti kılınır. Sonra, câmi' içinde, ikinci ezân okunur. Sonra hutbe okunur. Sonra, cemâ'at ile iki rek'at Cum'a namazının farzı kılınır. Sonra, dört rek'at son sünneti, bundan sonra, dört rek'at, vaktine yetişip de kılmadığım son öğle namazının farzını kılmaya diye niyet ederek, âhır zuhur namazı kılınır. Bundan sonra, iki rek'at vaktin sünneti kılınır. Cum'a sahîh olmadı ise, bu on rek'at, öğle namazı olur. Bundan sonra, Âyet-el-kürsî ve tesbîhler okunup, duâ edilir.

Cum'anın farz olması

Soru: Cum'anın farz olmasının şartları nelerdir?
Cevap: Cum'a namazının farz olması için, iki türlü şartı vardır: Birincisi Vücûb şartları, ikincisi Edâ şartlarıdır. Edâ şartlarından biri noksan olursa, namaz sahîh olmaz. Vücûb şartları bulunmazsa, sahîh olur. Edâ şartları yedidir:
1- Namazı şehirde kılmaktır. şehir, cemâ'ati, en büyük câmiye sığmayan yer demektir.
Bugün hükümetin tasdik ve kabûl ettiği muhtarı veya jandarma bulunan köyler ve şimdiki büyük şehirlerin içinde bulunan nâhiyelerin herbiri yukarıdaki iki ta'rîfe göre de, Cum'a namazı için ayrı birer şehir sayılmaktadır. Böyle köylerde ve nâhiyelerde Cum'a ve bayram namazları kılınır.
2- İzin ile kılmaktır.
3- Öğle namazının vaktinde kılmaktır.
4- Vakit içinde hutbe okumaktır.
5- Hutbeyi namazdan önce okumaktır.
6- Cum'a namazını cemâ'at ile kılmaktır. İmâmdan başka, 3 erkek yetişir.
7- Câminin herkese açık olmasıdır.

Cum'anın vücûb şartları

Soru: Cum'anın vücûb şartları nelerdir?
Cevap: Cum'a namazının vücûb şartları dokuzdur. Ya'nî, bir kimseye farz olması için şu dokuz şart lâzımdır:
1- Mukim olmaktır. Seferî olana farz değildir.
2- Sağlam olmaktır. Hastaya ve hastanın yanından ayrılamıyan hasta bakıcıya ve çok ihtiyara farz değildir.
3- Hür olmaktır.
4- Erkek olmaktır.
5- Âkıl ve bâlig olmaktır.
6- Kör olmamaktır. Yolda götüren olsa bile, a'mâya farz değildir. Yardımcısız câmiye gidebilen a'mâya farzdır.
7- Yürüyebilmektir. Felçliye, ayaksıza farz değildir.
8- Mahbûs olmamak ve düşman ve zâlimden korkusu olmamaktır.
9- Çok yağmur, kar, fırtına, çamur ve çok soğuk olmamaktır.

Cum'a hutbesinin hükmü

Soru: Cum'a hutbesinin hükmü nedir ve nasıl okunur?
Cevap: Cum'a hutbesini okumak farzdır.
Hutbeyi kısa okumak sünnettir, uzun okumak mekrûhtur.
İki kısa hutbe okumak sünnettir. İki hutbe arasında oturmamak günâhtır.
İmâm minbere çıkınca, cemâ'atin namaz kılması ve konuşması harâm olur. Hatîb efendi duâ ederken, cemâ'at sesli âmîn demez. İçinden sessiz denir.
Namaz kılarken yapması harâm olan her şey, hutbe dinlerken de harâmdır.

Cum'a günü

Soru: Cum'a günü sünnet olan şeyler nelerdir?
Cevap: Cum'a günü yapılması sünnet olan şeylerden ba'zıları şunlardır:
Cum'a namazı için gusletmek; güzel koku sürünmek; yeni, temiz giyinmek; saç, tırnak kesmek; câmiye erken gelmek sünnettir.
Her müslümanın Cum'a günleri, Cum'a namazından önce veya sonra başını tıraş etmesi ve tırnaklarını kesmesi sünnettir. Namazdan sonra kesilmesi efdaldir. Cum'a günü kesemiyen, başka günlerde kesmelidir. Sonraki Cum'a günü kesmeyi beklememelidir.
Her Cum'a günü yıkanarak ve koltuk ve kasık kıllarını tıraş ederek temizlemek müstehabdır.

KAZÂ NAMAZLARI

Soru: Namazın edâsı, iâdesi ve kazâsı ne demektir?
Cevap: Her namazı vaktinde kılmaya (Edâ) denir. Nâfile kılmaya başlandığı vakit, bu nâfile namazın vakti olur. Tamamlanması vâcib olur. Fâsid olursa, bozulursa kazâsı vâcib olur. Bir namazı vakti içinde tekrar kılmaya (İâde) denir.
Vaktinde kılınmazsa, vaktinden sonra kılmaya (Kazâ) denir. Farzı, kazâ etmek farzdır.
Vâcibi kazâ etmek ve fâsid olan sünnet ve nâfile namazları iâde etmek vâcibdir. Vaktinde kılınmayan sünneti kazâ etmek emredilmedi.

Soru: Namaz hangi hâllerde kazâya bırakılabilir?
Cevap: Farz ve vâcib olan bir namazı bile bile kazâya bırakabilmek için, iki özür vardır: Biri, düşman karşısında olmaktır. İkincisi, seferde olan kimsenin hırsızdan, yırtıcı hayvandan, selden, fırtınadan korkmasıdır. Îmâ ile de kılma imkânı yoksa, kazâya bırakabilir.
Ayrıca uyku ve unutmak sebebi ile kaçırmak günâh olmaz. Harâm olan üç vakitten başka, boş vakitlerinde kılmak şartı ile, çoluk çocuğunun rızkını kazanacak kadar geciktirmek câiz olur. Daha fazla geciktirirse, günâha girmeye başlar. Nitekim, Resûlullah efendimiz, Hendek muhârebesinin şiddetinden kılamadıkları dört namazı, hemen o gece, Eshâb-ı kirâm yaralı ve çok yorgun oldukları hâlde, cemâ'at ile kıldı.

Kazâ günâhından kurtulmak

Soru : Namazı kazâ edince günâhtan kurtulur muyuz?
Cevap: Farz namazı, özrü olmadan, vakti geçtikten sonra kılmak, ya'nî kazâya bırakmak harâmdır. Bir an önce kazâ etmelidir. Kazâ ettikten sonra, ayrıca tevbe etmek de lâzımdır. Kazâ edince, yalnız namazı kılmamak günâhı affolur. Kazâ kılmadan, tevbe edilince, terk günâhı affolmadığı gibi, tehîr günâhı da affolmaz. Çünkü, tevbenin kabûl olması için, günâhtan sıyrılmak şarttır.

Kazâ borçlarının telâfisi

Soru: Tenbellikle kılınamamış farz borçları nasıl telâfi edilebilir?
Cevap: Namazlarını özürsüz terkedenler, namaz borcu ile can vermemek, Cehennem azâbından kurtulmak için, hiç olmazsa, beş vakit namazdan dördünün sünnetlerini kılarken, kazâ kılmaya da niyet etmelidir.
Sabah namazının sünneti vacibe yakın olduğundan, sabah namazının sünnetini, sünnete niyet ederek kılmalıdır.

Başkasının yerine namaz

Soru: Başkasının yerine namaz kılınabilir mi?
Cevap: Namaz, beden ile yapılan ibâdet olduğundan, başkası yerine kılınamaz. Herkesin kendi kılması lâzımdır. Ağır hasta ve çok ihtiyâr kimse, namaz yerine fakîre fidye [para] veremez.
Özürlü ve özürsüz olarak namazı terkedenin, bunu kazâ etmesi lâzımdır. Namazı bilerek terketmenin büyük günâh olduğunu ve kazâ etmek lâzım olduğunu, bütün âlimler ittifakla bildirmektedir.

ZEKÂT VERMEK

Soru: Zekât kimlere farzdır?
Cevap: (Mükellef) olan, ya'nî âkıl, bâlig olan ve hür olan müslüman erkek ve kadının, şartları bulununca, zekât vermeleri farzdır. Zekât vermek, malı müslüman fakîre temlîk etmekle olur. Ya'nî, malı fakîrin eline vermek lâzımdır.
Zekâtın farzı birdir. Her müslümanın tam mülkü olan nisâb miktarındaki Zekât malının, belli zamanda, belli miktarını, zekât niyeti ile ayırıp, emredilen müslümanlara vermektir.

Zekâta tâbi mallar

Soru: Zekât nelerden verilir?
Cevap: Dört türlü zekât malı vardır:
1- Senenin ekseri zamanında, çayırda parasız otlayan dört ayaklı hayvanlar.
2- Altın ile gümüş.
3- Ticâret için alınıp, ticâret için saklanılan ticâret eşyâsı.
4- Yağmur suyu veya ırmak, dere suyu ile sulanan, topraktan çıkan mahsüller.
Bunların zekâtına (Uşur) denir. Uşur, mahsûlün onda biridir. Kul borcu olan, borcunu düşmez. Uşrunu tam verir.

Zekâtın farzı

Soru: Zekât nasıl verilir?
Cevap: Zekâtın farzı birdir. Bu da, niyettir. Niyet kalb ile olur. Malın zekâtını ayırırken veya müslüman fakîre verirken, (Allah rızâsı için, zekât vereceğim) diye niyet edip de, fakîre veya zekâtını fakîre vermek için vekîl ettiği kimseye verirken hediye veriyorum dese, câiz olur.
Altın ile gümüşün ağırlığı ve ticâret eşyâsının mal oluş kıymeti, nisâb miktarı olduktan i'tibâren, bir hicrî sene, ya'nî arabî sene [354 gün] elde kalırsa, yıl sonunda elde bulunanın kırkta birini, zekât niyeti ile ayırıp, müslüman fakîrlere vermek farzdır.
Acele edip, hemen vermek vâcibdir. Özürsüz geciktirmek mekrûh olur.
Altının nisâbı yirmi miskal, ya'nî 96 gramdır. Gümüşün nisâbı, 672 gramdır.

Nelerin zekâtı verilmez

Soru: Nelerin zekâtı verilmez?
Cevap: Ticâret için olmıyan, ya'nî satılık olmıyan evlerin, apartmanların, san'at âletlerinin, motör, tezgâh, kamyon ve gemilerin ve ne kadar çok olursa olsun evde kullanılan eşyânın zekâtı verilmez. San'at sâhibleri, sanâyı'cılar, i'mâlâtcılar, ham ve işlenmiş, ma'mûl eşyânın zekâtını verirler. Demirbaş eşyânın zekâtı verilmez.
Yalnız altını olan, zekâtını, altın olarak verir. Gümüş olarak kıymeti verilmez. Gümüşün zekâtı da, altın olarak verilemez. Yalnız altını veya gümüşü veya kâğıd parası olup da, ticâret eşyâsı bulunmıyan kimse, bunların zekâtı olarak, başka mal veremez.
Bir kimse, zekât niyeti ile kırkta bir ayırmadan veya verirken niyet etmeden, fakîrlere milyonlarla lira dağıtsa, zekât vermiş olmaz. Çünkü, ayırırken veya kendi vekîline veya fakîre veya fakîrin vekîlini verirken niyet etmesi farzdır.

Zekât ne zaman verilir?

Soru: Zekât vermenin belli bir tarihi var mıdır?
Cevap: Eldeki para ve ticâret malı nisâb miktarı olduktan sonra, bir sene tamam olmadan, azalıp nisâbdan aşağı düşerse veya daha çoğalırsa, zekâta te'sîri olmaz. Ya'nî, sene sonunda, nisâb miktarından az olmaz ise, mevcûdun zekâtı verilir. Sene sonunda elinde bulunan paradan, yiyecek, giyecek, ev satın almak, kirâ vermek gibi lüzûmlu paraları düşmez. Bütün paranın zekâtını verip kalanı bunlara sarfeder.
Sene tamam olduktan sonra ele geçenler nisâba eklenmez. Ya'nî o senenin zekâtına sokulmayıp, ondan sonra gelen senenin zekâtına bırakılır. Nisâbı olmıyanların eline geçerlerse, bunların, o sene zekâtları verilmez.
Her müslüman mâlik olduğu zekât malının miktarını, her zaman düşünmeli, nisâb miktarı olduğu günü, bir yere yazmalıdır. Bu günden sonra, bir yıl tamam olmadan önce, nisâb helâk olursa, ya'nî elinde, ihtiyâcından fazla hiç malı kalmazsa, başlangıç olarak yazdığı günün kıymeti kalmaz. Bir yıl tamam olmadan önce, eline yine nisâb miktarı mal geçerse, bu günü yeniden yazması ve bundan bir sene sonra, nisâb helâk olmadan elinde kalırsa, o zaman zekât vermesi farz olur.

Soru: Zekât vermenin belli bir tarihi var mıdır?
Cevap: Eldeki para ve ticâret malı nisâb miktarı olduktan sonra, bir sene tamam olmadan, azalıp nisâbdan aşağı düşerse veya daha çoğalırsa, zekâta te'sîri olmaz. Ya'nî, sene sonunda, nisâb miktarından az olmaz ise, mevcûdun zekâtı verilir. Sene sonunda elinde bulunan paradan, yiyecek, giyecek, ev satın almak, kirâ vermek gibi lüzûmlu paraları düşmez. Bütün paranın zekâtını verip kalanı bunlara sarfeder.
Sene tamam olduktan sonra ele geçenler nisâba eklenmez. Ya'nî o senenin zekâtına sokulmayıp, ondan sonra gelen senenin zekâtına bırakılır. Nisâbı olmıyanların eline geçerlerse, bunların, o sene zekâtları verilmez.
Her müslüman mâlik olduğu zekât malının miktarını, her zaman düşünmeli, nisâb miktarı olduğu günü, bir yere yazmalıdır. Bu günden sonra, bir yıl tamam olmadan önce, nisâb helâk olursa, ya'nî elinde, ihtiyâcından fazla hiç malı kalmazsa, başlangıç olarak yazdığı günün kıymeti kalmaz. Bir yıl tamam olmadan önce, eline yine nisâb miktarı mal geçerse, bu günü yeniden yazması ve bundan bir sene sonra, nisâb helâk olmadan elinde kalırsa, o zaman zekât vermesi farz olur.

Toprak mahsûllerinin zekâtı

Soru: Toprak mahsûllerinin zekâtını da vermek farz mıdır?
Cevap: Topraktan alınan mahsûlün zekâtına (Uşur) denir. Uşur vermek de farzdır. Borcu olanı da uşur vermesi lâzımdır. İmâm-ı a'zam hazretlerine göre, her sebze ve meyve, az olsun, çok olsun, mahsûl topraktan alındığı zaman, onda birini veya kıymeti kadar altın veya gümüşü, müslüman fakîrlere vermek farzdır.
Hayvan gücü ile veya dolap, motör ile sulanan yerdeki mahsûl elde edilince, yirmide biri verilir. İster onda bir, ister yirmide bir olsun, hayvan, tohum, âlet, gübre, ilâç ve işçi masraflarını düşmeden önce, vermek lâzımdır.
Ne kadar olursa olsun, ev bahçesindeki meyve ve sebzeler için ve odun ve ot ve saman için uşur verilmez. Balın, pamuğun, çayın, tütünün, dağdaki ağaç meyvelerinin meselâ zeytinlerin, üzümlerin onda biri, uğur olarak verilir.

Zekât kimlere verilir?

Soru: Zekât kimlere verilir?
Cevap: Anaya, babaya ve dedelerin, ninelerin hiçbirine ve kendi çocuklarına ve torunlara zekât verilmez. Bunlara, sadaka-i fıtr, adak ve keffâret gibi vâcib olan sadakalar da verilmez. Fakîr iseler, nâfile sadaka verilebilir. Zevceye de zekât verilmez. İmâm-ı a'zam buyurdu ki, kadın da, fakîr olan kocasına zekât veremez. İmâmam ise, fakîr kocasına zekât verir dediler. Fakîr olan gelinine, dâmâdına, kayınvâlideye, kayınpedere ve üvey çocuğuna zekât verilir. Zimmîye sadaka ve hediye verilir.
Zekât verilebileceğini soruşturup anlıyarak, zekâtını verdikten sonra, bunun zengin veya zimmî olan kâfir veya ana, baba, evlât veya kendi zevcesi olduğu anlaşılsa, zararı olmaz. Ya'nî kabûl olur.
Zekâtı başka şehre göndermek mekrûh ise de, akrabâya vermek için veya kendi şehrinde fakîr müslüman bulamazsa, başka şehre göndermek câizdir. Zekâtı, borcu olana vermek, fakîre vermekten daha iyidir. Malını isrâf edene, harâmda kullanana zekât vermek lâyık olmaz.

Kâfire zekât verilir mi?

Soru: Gayrı müslime zekât ve sadaka vermek câiz midir?
Cevap: Gayrı müslime zekât vermek câiz değildir. Peygamber efendimiz, Mu'âz bin Cebel hazretlerini Yemen'e gönderirken, zekâtın, uşrun, kimlerden alınıp kimlere verileceğini bildirirken:
(Zenginlerinden al, fakîrlerine ver) buyurmuştur.
Kâfirden zekât alınmaz. Bu hadîs-i şerîfi açıklıyan âlimler, zekâtın müslüman zenginlerden alınacağını ve onların fakîrlerine verileceğini bildirmişlerdir.
Sadaka ise, gayrı müslime de verilebilir. Hadîs-i Şerîfte, (Her din mensubuna sadaka verin) buyuruldu.
Şâfiîde ise, zekât gibi, gayrı müslime sadaka da verilmez. İhtiyâç olunca Hanefî mezhebi taklîd edilerek, Şâfiîler de gayrı müslime sadaka verebilir.

Zekâta ait bilgiler

Soru: Zekâta ait özet bilgi verebilir misiniz?
Cevap: 1- Zekât nisâbı, yirmi miskal, ya'nî 96 gram altın veya bu değerde para veya ticâret eşyâsıdır.
2- Zekât nisâbına mâlik olan kimseye zengin denir.
3- Zekâta tâbi malların veya paranın, sene içindeki azalıp çoğalmasına i'tibâr edilmez. Nisâba mâlik olduktan bir sene sonra elde kalan mal, nisâbı buluyorsa kırkta biri zekât olarak fakîrlere verilir. Nisâbdan aşağı ise verilmez.
4- Zekât, kârdan değil, ticâret malının veya paranın tamamından verilir.
5- Senetli, senetsiz alacaklar nisâb hesâbına dahil edilir. Alacaklar tahsîl edildikten sonra zekâtları verilir. Daha almadan da zekâtları verilebilir.
6- Borçlar, mevcut paradan veya maldan çıkarılır. Geri kalanın zekâtı verilir.
7- Ticâret için olmıyan evler, arsalar, vâsıtalar, fabrikalar, demirbaş eşyâlar zekât nisâbına dahil edilmez. Ticâret için alınıp ticâret için saklanan malların, altın, gümüş, yerli ve yabancı paraların ve elden ele dolaşan hisse senetlerinin zekâtı verilir. Evin, apartmanın, arabanın, zekâtı olmaz. Araba, ev ve arsa alıp satan kimse, bunların zekâtını verir. Çünkü bunlar ticâret malı olmuştur. Ev yaptırmak için arsa alan, bunun zekâtını vermez.
8- Bir zenginin bir fakîrden alacağı olsa, fakîre borç senedini verip, "Sana alacağım kadar zekât vermeye niyet ettim. Sen de borcuna karşılık kabûl et, böylece ödemiş olalım" dese, fakîr de kabûl etse, zengin zekâtını vermiş olmaz. Çünkü zekât, borç senedi vermekle, râzı olmakla verilmiş olmaz. Ancak mal teslim etmekle olur. Bu zenginin zekâtını fakîre vermesi, fakîrin de, aldıktan sonra, tekrar zengine geri vererek borcunu ödemesi lâzımdır. Ev kirasını ödeyemiyen fakîr kiracıya, mal sahibi kirayı almadan ona bağışlasa, bu para zekât yerine geçmez sadaka olur.
9- Zekât verirken bilezik, yüzük gibi altınların işçilik ve san'at değerine değil, ağırlığına i'tibâr edilir. Meselâ Reşat altını ile Azîz lira 7.2 gram olarak kabûl edilir. Ya'nî 12 ayardan fazla olan bütün altınlar, tartılır. Kırkta biri zekât olarak verilir.
10- Kadınların altın ve gümüşten başka diğer süs (zînet) eşyâları zekâta tâbi değildir. Pırlanta, elmas gibi zînet eşyâlarının zekâtı verilmez. Şâfiî'de ise, kadınların altın ve gümüş dahil süs olarak taktıkları zînetlerin zekâtı verilmez.
11- Zekâta tâbi mallar, altın liraların en düşüğünün alış fiyatına göre hesap edilir.
12- Kadının nisâbın üstünde bileziği varsa, zekâtını kendisi verir. Yâhut, (Benim zekâtımı sen bir fakîre ver) diye kocasını veya başka birini vekil ederse, vekil kendi parası ile zekâtı verebilir.
13- İmâmeynin kavline göre, borçlu ve fakîr kimseye, hanımı zekât verebilir.
14- Namaz kılmıyan, oruç tutmıyan bir müslümanın da zekât vermesi lâzımdır. Nasıl olsa, oruç tutmuyorum, zekâtımı da vermiyeyim dememelidir! Hiç değilse, borcun birinden kurtulmalıdır!
15- Borcu olmıyan fakîre nisâb miktarı veya daha çok zekât vermek mekrûhtur.
16- Zekât verirken, "Bu benim zekâtım" demeye lüzûm yoktur. "Hediyem" denilse de câizdir.
17- Zekât, ticâreti yapılan maldan veya değeri altın olarak verilir.
18- Hisse senetlerinin nâma [isme] ve hâmiline [taşıyana] yazılı olanları vardır. İsimsiz, hâmiline yazılı olanların devir kabiliyetleri vardır. Ya'nî döviz gibi elden ele dolaşır. İstendiği zaman satılabilir. Bu senetler ticâret malı gibi, zekâtın hesâb edildiği tarihteki piyasa değeri üzerinden nisâba dahil edilir. Nâma yazılı hisse senedi alan, sene sonunda, fabrikanın demirbaş mallarının haricindeki parasını zekât nisâbına dahil eder.
19- Zekât, farz olduktan sonra verilir. Nisâba ulaşıp zengin olan, zengin olduğu tarihi kamerî aya göre bir yere yazar. Meselâ, 3 Recebde zengin olmuşsa, bir yıl sonra Recebin üçü gelince yine nisâb kadar parası ve ticâret malı varsa zekâtını verir. Ramazan ayını beklemez.
20- Bir kimse, ana-babasına, dedelerine, büyük annelerine, evlâdlarına, torunlarına, hanımına ve kâfire zekât veremez. Fakîr olmak şartı ile bir kimse gelinine, dâmâdına, kayınvâlidesine, kayınpederine, kayınbirâderine, üvey çocuğuna zekât verebilir. Hala, amca, dayı, teyze gibi akrabâya zekât vermek daha çok sevâb olur. (Mevkûfât)

Kurumlara zekât

Soru: Ba'zı kimseler, Kur'ân-ı kerîmdeki Fî-sebîlillah kelimesine, Allah yolunda olan her kurum ve kuruluş dahil diyerek, dernekten partiye kadar her kuruluşa zekât verileceğini söylüyorlar. Dînimizin bu husûstaki hükmü nedir?
Cevap: Kur'ân-ı kerîmde zekât verileceği bildirilen 8 sınıftan birisi de Fî-sebîlillah ya'nî Allah yolundakilerdir. Bu sınıfa girenler şunlardır:
1- Fî-sebîlillah'tan murâd, fakîr askerlerdir. (Nûr-ül izâh)
2- Fî-sebîlillah'tan murâd, cihâd ve hac yolundaki muhtâçlardır. (R.Muhtâr)
3- İmâm-ı Ebû Yûsüf'e göre, savaşa gidemeyen fakîrler, İmâm-ı Muhammed'e göre de hac yolundaki fakîrlerdir. (Mülteka, Dürer)
4- Gazâ veya hac için çıkıp da nafakası tükenenlerdir. (Tahtâvî)
5- Üç mezhebe göre, gâzi ve askerlerdir. Hanbelî'ye göre hac yolundakiler de dahildir. (M.Kübrâ)
6- Gâziler olduğunda dört mezhebde ittifak vardır. (M.Erbea)
İcmâ olan husûs
7- Zâhid-ül Kevserî hazretleri, Makâlât kitabında, (Hayır müesseselerine zekât verilmesi câiz değildir. Müctehid imâmların hepsi, hayır müesseselerine zekât verilmez demişler ve bu konuda icmâ hasıl olmuştur. Sonra gelen âlimlerin sözleri icmâ'yı bozamaz) buyuruyor. [Demek ki, bugün bir âlim çıksa, kurumlara zekât verilmesine fetvâ verse, icmâ'yı bozamıyacağı için fetvâsı geçersiz olur. Zaten hakîkî âlim de icmâ'yı bozucu fetvâ vermez.]
Bedâyîde, fî-sebîlillah kelimesi ile Allah yolunda çalışanlar bildirilmiştir. Meselâ zengin de olsa, ilim talebesine zekât verilir. Dürr-ül-muhtâr'da diyor ki: Din bilgilerini öğrenmekte ve öğretmekte olanlar da, zengin olsalar bile, çalışıp kazanmaya vakitleri olmadığı için zekât alabilirler. İbni Âbidîn hazretleri bunu açıklarken buyuruyor ki: Hadîs-i Şerîfte, (İlim öğrenmekte olanın 40 yıllık nafakası olsa da, buna zekât vermek câizdir) buyuruldu. (C.Fetâvâ)

Eğrisi ve doğrusu

Dinden haberi olmıyan ba'zı kimseler de, kitaptan değil de, kendi aklını ölçü alarak, (zekâttan gâye, fakîrin istifadesidir. Her ne şekilde olursa olsun fakîre yardım edilirse zekât yerine geçer) diyorlar. Bu tamamen yanlıştır. Zekât fonundan fakîre yardım etmekle, fona yatan para zekât yerine geçmez. Meselâ, "Oruç tutmaktan maksat aç kalmaktır. Ha Ramazan ayında aç kalınmış ha Recebde aç kalınmış fark etmez" denilemez. "Kurbandan maksat, bir hayvan boğazlamaktır" denilerek bu hayvanı istenildiği zaman kesmek, kurban olmaz. Kurban vasfı olan bir hayvanı, kurban bayramında kesmek lâzımdır. Zekâtı da dînimizin emrettiği şekilde vermek gerekir.
Ülkemizde, dîne hizmet eden, ilim talebesi yetiştiren yurtlar, Kur'ân kursları, vakıflar, câmiler ve başka hayır kurumları vardır. Buralaryn desteklenmesi elbette lâzımdır. Bunun için bu kurumların bir yetkilisi, bir veya birkaç fakîrden vekâlet alır. Fakîr, kurumdaki yetkili şahsa vekâlet verirken,
(Benim adıma zekât almaya ve aldığın zekâtı dilediğin yere vermeye seni vekil ettim) der. Vekil de, müslümanlardan aldığı zekâtı, talebelerin ihtiyâçlarına, kurumun başka ihtiyâçlarına sarfedebilir. Böylece hem istenilen hayır kurumuna yardım edilmiş ve hem de dîne uygun zekât verilmiş olur.
İbni Âbidîn hazretleri, Bedâyı'de fî-sebîlillah kelimesinin bütün kurbetler (Allah için olan bütün işler) olarak açıklandığını bildirmekte ve Nehr kitabından alarak, (Âlimler, zekât toplıyanlardan başka, bütün sınıflara fakîrlik şartı ile zekât verileceğinde ittifak etmişlerdir) buyurmakta, ayrıca (Mescid, köprü, yol yaptırmak, hac ve cihâd etmek gibi temlik sayılmıyan yerlere zekât verilmez) hükmünü Zeylâî'den naklen bildirmektedir. [Temlik, zekâtı fakîrin eline vermektir.]
Bedâyı'de, fî-sebîlillah kelimesi ile Allah yolunda çalışanlar bildirilmiştir. Meselâ zengin de olsa, ilim talebesine zekât verilir. Dürr-ül-muhtâr'da diyor ki: Din bilgilerini öğrenmekte ve öğretmekte olanlar da, zengin olsalar bile, çalışıp kazanmaya vakitleri olmadığı için zekât alabilirler. İbni Âbidîn hazretleri bunu açıklarken buyuruyor ki: Hadîs-i Şerîfte, (İlim öğrenmekte olanın 40 yıllık nafakası olsa da, buna zekât vermek câizdir) buyuruldu. (C.Fetâvâ)
Durum böyle iken, çeşitli kurumlar, zekât fonu diye bankaya bir hesap numarası açıyorlar, yâhut makbuzla para topluyorlar. Yukarıdaki vesîkalardan anlaşılacağı gibi, bu yolla verilen paralar zekât yerine geçmez, nâfile sadaka olur.

Fakîre zekât

Soru: Fakîre 100 gr. altın zekât verilse sahîh olur mu?
Cevap: Fakîre verilen altın, onu zengin edecek kadar fazla olmamalıdır.
Borçsuz fakîre nisâb miktarı veya daha çok zekât vermek mekrûh olarak câizdir.
On gram altın kadar borcu var ise, 100 gram altını alması mekrûh olmaz.

Gümüş nisâbı

Soru: Zenginlikte niçin altın esas alınıyor da gümüş esas alınmıyor?
Cevap: Bugün gümüşün değeri çok düşüktür.
Bunun için kâğıt paraların ve ticâret eşyâsının nisâbını hesap etmek için, gümüşün değeri kullanılmaz.

Gümüş tepsi

Soru: 2 kg. ağırlığındaki gümüş tepsinin zekâtı nasıl verilir?
Cevap: Altın ile gümüş, her ne niyetle saklanırsa saklansın ticâret eşyâsı kabûl edilir. Nisâb miktarı ise zekâtı verilir. 2 kg gümüş tepsinin kırkta biri 50 gr gümüş eder. 50 gr gümüş alıp bir fakîre verilir.

Uşur almak

Soru: Uşur veren fakîr, başkalarının verdiği uşru alabilir mi?
Cevap: Evet alabilir. Fakat zekât böyle değildir. Zekât veren kimsenin, zekât alması harâm olur.

Gülün uşru

Soru: Gülün uşru nasıl verilir?
Cevap: Gülden elde edilen para, diğer paralarla nisâbı buluyorsa, zekâtı verilir.

Uşur ve masraf

Soru: Çok masraf ediyor, çok az mahsûl alıyoruz. Yine uşur vermemiz gerekiyor mu?
Cevap: Masraf ne kadar çok ve mahsûl de ne kadar az olursa olsun, her mahsûlün uşrunu vermek farzdır.