| Osman bin
  Talhâ, Mekke'de Kâbe Kayyımlığı ile vazîfeliydi. Sülâlesi câhiliye devrinde
  Kâbe'nin hicâbet vazîfesini yapardı, ya'nî kapı anahtarını taşırdı. Peygamber
  efendimiz, hicretten önce Osman'ı da bizzat îmâna da'vet etti. Osman:
 - Yâ Muhammed! Sen kavminin dînine aykırı davranmış ve ortaya yeni bir dîn
  çıkarmış bulunuyorsun. Doğrusu, benim sana tâbi olacağımı ümit etmen
  şaşılacak şeydir, diyerek îmâna gelmedi.
 
 Bir defasında Resûlullah efendimiz, îmân edenlerle birlikte Kâbe'ye girmek
  istemişlerdi. Osman Kâbe'ye de sokmak istemediği gibi sert de davrandı.
 
 Kime isterseniz
  verirsiniz
 
 Fakat Resûlullah efendimiz
  onun bu hareketini sükûnetle karşılayıp, şöyle buyurdu:
 
 - Ey Osman! Ümit ederim ki, bir gün sen beni, bu anahtarı nereye
  isterseniz koyarsınız, kime isterseniz verirsiniz diyeceğin bir mevkide de
  göreceksin!
 
 - O zaman Kureyş mahvolmuş, kıymetten düşmüş olur.
 
 - Hayır! Asıl o zaman, Kureyş yaşayacak ve kıymetlenecektir.
 
 Osman bin Talhâ, Uhud harbine müşriklerin safında katıldı. Babası, kardeşleri
  ve akrabası öldürülünce, Kâbe'nin hicâbet vazîfesi tek başına üzerinde kaldı.
 
 Mekke'nin fethinden altı ay önce Amr bin Âs ve Hâlid bin Velid ile birlikte
  Medine-i münevvereye gelerek, Müslüman oldu. Fetihten önce îmâna gelen
  Muhâcirlerin derecelerine kavuştu.
 
 Emâneti ehline veriniz
 
 Mekke'nin fethine katılıp,
  Resûlullahın yanında bulundu. Kâbe'nin anahtarını Resûlullaha arzetti,
  beraber girdiler. Burada Resûlullah efendimiz iki rek'at namaz kıldı. Beyt-i
  şerîften çıkarken, Resûlullah efendimiz, Nisâ sûresinin, ( Allahü
  teâlâ size emânetleri ehline vermenizi emreder) meâlindeki 58.
  âyet-i kerîmesini okuyup, anahtarı Osman bin Talha'ya ve amcasının oğlu
  Şeybe'ye verdi. Ona buyurdu ki:
 
 - Ey Ebû Talhâ evlâdı! Ceddinizden kalma olan emâneti sizde payidar
  ve bâki olmak üzere alınız. Bunu zâlim olmaksızın hiçbir kimse sizden alamaz.
 
 Sonra, "Sana vaktiyle söylemiş olduğum şey gerçekleşmedi
  mi?" buyurarak Hicretten önceki sözlerini de hatırlattı. O da
  dedi ki:
 
 - Evet, şehâdet ederim ki, sen hiç şüphesiz Resûlullahsın.
 
 Resûlullah efendimiz o gün şöyle bir hutbe okudu:
 
 - Va'di, sözü hak olan, kuluna yardım eden, kendinden başka kulluğa
  müstahak bir ilâh bulunmayan Allahü teâlâya hamdolsun. Dikkat ediniz!
  Câhiliye devrinde değer verdiğiniz her türlü âdet ve kan dâvâsı ayağımın
  altındadır. Bunlardan Kâbe'ye hizmet etmek ve hacılara su dağıtmak
  müstesnâdır.
 
 O günden itibaren hicâbet vazîfesi, Osmanlı devletinin sonuna kadar, Osman
  bin Talhâ'nın sülâlesinde kalmıştır.
 
 Mekke'nin fethinden sonra Resûlullah efendimiz ile Huneyn gazâsına katıldı.
  Resûlullahın vefâtından sonra Mekke-i mükerremeye döndü. Kâbe-i muazzamadaki
  hicâbet vazîfesine devam etti. Dört Halîfe devrinde gazâlara katıldı. Hz.
  Muâviye'nin hilâfeti devrinde 662 senesinde Mekke-i mükerremede vefât etti.
 |